Dolaşım sistemi Bütün vücuttaki kan dolaşımından sorumludur. Vücudumuzun değerli bir sıvısı olan kan, onun sayesinde dolaşabilir ve organizmamızın en küçük kısmını bile oksijen ve öz besinle besleyebilir. Ama aynı zamanda, onun arındırma rolünü oynamasına izin veren bu dolaşımdır. Çünkü hücreler tarafından atılan toksinleri taşır ve oksijen ile değiştirdiği karbon gazını dışarı atar. Bu işlev, şu halde yaşamın bütün vücuda dağılma ve biraz genişletirsek hayattan zevk almanın verdiği şeyi her yere taşımaya dayalı işlevdir.
Dolaşım sistemi, kalpten, toplardamar ve atardamar sisteminden oluşmuştur ve bir yandan da önceki ve sonraki gökyüzü, bilinç ve bilinç dışını temsil eden şemaya garip bir biçimde benzeyen bir çeşit sekiz meydana getirerek bütün organizmayı dolaşır. Ne büyük rastlantı …
Dolaşım sistemi hastalıkları Dolaşımla ilgili sorunlar hayatın içimizde serbestçe dolaşmasına izin vermekte, hayattan zevk almamızın ve hayatı sevmemizin kendini ifade etmesinde, hatta içimizde var olmasında güçlüklerimiz olduğu anlamına gelir.
Hayatın artık onu beslemeyeceği derecede kendimizdeki hangi tarafı sevmiyoruz? Hayatımızın hangi kısmını reddediyoruz? Hangi duygusal travma bizde sevinç ve sevgiye yer bırakmıyor ya da bizi neden korkutuyor? işte, iç Sesimizin gerilimler, hatta dolaşım sistemi aracılığıyla bize gönderebildiği birçok soru.
Kalp Kan dolaşımının en önemli organı kalptir. Bu dolaşımın temel pompası, ama tepki kesinliği olağanüstü olan akıllı ve otonom bir pompadır. Bu sistem, fizyolojik (güç) ya da psikolojik (duygu) olsun en küçük bir uyarıya anında cevap verecek yetenektedir. Beyinle sıkı ilişki içinde olduğundan, çevre koşullarının gerektirdiği dolaşım basınçları ve ritimlerini tam olarak düzenleyebilir. içsel tepkilerimizi dış koşullara uyarlama yeteneğimizi yönetir.
Kalp “istemsiz” denilen, yani bizim bilinçli irademiz dışında çalışan bir kastır. Bilinçaltımızla ilişkisi çok güçlüdür ve bilinçli ve bilinçaltı duygularımızın kalp ritmimiz üzerindeki önemli etkisini açıklar. Aşkın ve duyguların geleneksel merkezi, enerji bakımından kendisine bağlı olan beyinle ayrıcalıklı ilişkisi, gerçek bir aşkın sadece tutkulu değil ama “akıllı” olması gerektiğini de bize gösterir. Aksi takdirde bu körlük olur.
Kalp hastalıkları hayatımızda daha önemli bir yere sahip olan sevgiyi yaşamamızda ve duygularımızı yönetmekte güçlüklerimiz oldugundan söz eder.
Dolaylı yollarla (spor, oyun, sakatlanma) bastırdıgımız ya da ifade ettigimiz hınç, kin ve şiddete çok fazla yer verdigimiz anlamına da gelebilir. Bu arada, yaşa”1 aşkının, kendimizin, başkalarının, yaptığımız şeyin yeri gitgide azalır. Oysa, kalbin kanı içimize dagıttıgını hatırlayalım. Eger olumsuz duygu durumlarını geliştirirsek, aynı şekilde içimize yayılacaklardır. Enerji bakımından Kalbin ve Chen’in (onun ruhsal temsili) durumunun kişinin teninden, gözlerinin parlaklıgından, bakışından anlaşıldığı söylenir. Çarpıntılar, taşlkardiler, enfarktüsler ve diger kalp sorunları, duygusal durumlarımızı yönetmekteki sıkıntımızı ya da tam tersine onların içimizde kendini ifade etmesine, var olmasına imkan tanımadığımızı belirtir.
Hayatı ve hayatın içinde olup biteni fazla ciddiye alma, yaptığımız ya da hissettigimiz şeyden zevk almama, boş zamanların ve dinlenme sürelerinin azlığı Kalp enerjilerini zayıflatır ve kalp gerilimleriyle ortaya çıkabilir. Fakat aşırı zevk ya da tutku da Kalp enerjilerini azaltır ve aynı etkilerle kendini gösterebilir.
Toplardamar sistemi çocukluğumuzda anatomi levhaları üzerinde mavi olarak gösterildiğini bildiğimiz sistemdir. “Kullanılmış” kanı, süzülmesi için karaciğere ve böbreklere, karbon gazını boşaltmak ve yeniden oksijenle dolmak için akciğerlere doğru giden sistemdir. Dolaşım sisteminin Yin kısmı, kabul eden ve koruyan kısmı söz ko nusudur. Petekleri ve genleşme yeteneği sayesinde toplardamar sisteminin dolaşımda “pasif” (Yin) bir etkinliği vardır.
Toplardamar hastalıkları, toplardamar sorunları, hayatı, hayattan zevk almayı, sevgiyi kabul etmekte, almakta ve içimizde onlara bir yer vermekte güçlük çektiğimizi gösterir. Duyguların içimizde kalmasına bir türlü engel olamayız. Yaşananlar, çok tatsız, tutkusuz ve neşesiz olarak hissedilir. Mutluluk arzularımızı ya da isteklerimizi bilmediğimiz, içimizde ya da başkalarıyla ilişkide yaşatmakta yetersiz olduğumuz duygusuna kapılırız. Bu sorunlar o zaman içimize yerleşirler ve bazen bir bitkinlik ya da güçsüzlük duygusunun gelişmesine yol açarlar. Flebiltler (toplardamar iltihabı) ya da varisler, gerçekten mutlu olmamızı “engelleyen” şeyleri kabul etmek zorunda olma, buna maruz kalma duygumuzu ifade ederler.
Atardamar sistemi Aynı anatomi levhaları üzerinde kırmızı olarak gösterilen sistemdir. Oksijen ve özbesinlerle zenginleşmiş kanı organlara ve hücrelere taşır. Dolaşımda kalbe “aktif” bir yardımda bulunan dolaşım sistemimizin Yang kısmıdır. Kasılma yeteneği sayesinde, atardamar sistemi kalbin işini gerçekten hafifletir. Damar daralması ve damar genişlemesi adı verilen şey söz konusudur.
Atardamar sistemi hastalıkları Toplardamar sistemindekilere benzeyen, ama bu kez aktif anlamda, gerilimlerden söz ederler. Duygular aşırıdır ve ölçüsüz bir şekilde (neşelilik, tahrik vb.) ortaya çıkar ya da bastırılmış, içe atılmıştır. Sevinci, zevki ya da mutluluğu hissetmek için hayatımızda gerekeni yapma güçlüğü, hatta yetersizliği arteryel hipertansiyon (atardamar kan basıncının yükselmesi) yoluyla kendini gösterir. Toplardamar sisteminin tersine, engellenmiş duygusuna kapılmayız, ama daha çok yapabilecek yetenekte olmadığımız, sevgiye, yaşama sevincine yeterince yer veremediğimiz duygusu hakimdir. Yüksek tansiyon bize, çözüm arama isteğinden kaynaklanan büyük bir gerilimi ifade eder, ama her zaman var olan korku, duygularımızın var olmasını engeller, bu da iç basıncı artırır. Her şey bizi ürküten aşırı boyutlara ulaşır. Bu korku bizi hareketsiz bırakır ve atardamarlarımızın çeperini sertleştirir, böylece damar sertllgl aracılığıyla gerilim olgusunu yükseltir.
Yüksek tansiyona bağlı temel korkularımızdan biri ölüm korkusudur; yapmamız gereken şeyi yapamadan önce ölümün gelmesinden korkarız. O zaman içimizde ivedilik duygusu gelişir ve “basıncın yükselmesi”ni daha da artırır. Bu noktada da, arteryel hipertansiyon tedavi etmek için Aconit kullanan homeopatiyle ilişkiler, ama aynı zamanda ölüm korkusu ve bir panik sürecinde oluşan bütün korkular yeniden karşımıza çıkar. Yüksek tansiyon bize yenilgiden, haksızlığa uğramış olma hissimizden söz eder. Olaylara yenik düşmüş, çaresiz oldugumuzda, makineyi yeniden başlatmak için artık basıncı artıracak güçte bile olamayız. Temel dinamik pasiftir ve mücadele yerine cesaret kırıklığı öne çıkar. Kuşkusuz, hayatımızda aşktan yani, yaşama sevincini ve nedenlerini, kalbimizin bedenimizde attıgını hissetmemizi sağlayan ya da en azından kolaylaştıran bu besinden yoksun kaldık. Bu kıvılcım bizde yoktu ya da belki de biz onu koruyamadık.
(alıntıdır ve tıbbi tedavi yerine geçmez )