Fiziksel ya da zihinsel engeller Engellilik sorunu birkaç satırla “çözülemeyecek” kadar ciddidir, ama onlara bir anlam vermeye çalışmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Engelli olalım ya da olmayalım, bu, engellerin ortaya çıkardığı güçlükleri, acıları ve sorunları yok etmese bile, en azından bunları kader ya da hayatın bir haksızlığı olarak değil de daha çok belki biraz aşırı, delice, acı dolu ya da haksız bir meydan okuma olarak yaşamamıza yardımcı olur.
Engellilik, enkarnasyon seçimleri ekseninde kayıtlıdır. Hayat Yolumuzu, Kişisel Menkıbemizi gerçekleştirmek için kendi seçtiğimiz yapısal “engellerin” bazıları güçtür .
Bizdeki deneyim ihtiyaçlarına göre, “kolay ya da zor” olan, bir ülkede, bir ailede, bir kültürde ya da bir dönemde doğabiliriz. Engelli bir bedende doğma ya da bu engelin kazayla ilgili niteliği bu enkarnasyon seçim dinamiğine bağlıdır. Ancak, tekrar ve kararlılıkla, tüm bunlara verilecek anlam konusuna dönersek;
Hayat cezalandırıcı değildir ve hataların bedelini ödemek için geldiğimizi belirten şu yazılar ve düşünceler beni çok rahatsız ediyor. Engellilik ceza değildir ama handikaptır ve sözcüklerin anlamı çok önemlidir, çünkü bir durumda (ceza) “iyi” olmadıgımız ve diğerinde, “güçlü” olduğumuz anlamına gelir.
Sizce yarışlarda bir handikap kime verilir? Açıkça daha güçlü olanlara verilir! Hayat ne kötüdür ne de bozuktur, herkese yeteneklerine göre verir ve eğer bize zor görevler yüklüyorsa, onların üstesinden gelebileceğimizi (ama ihtiyacımız olduğu için de) bildiği içindir.
Aşmamız için, ama her zaman yeteneklerimize göre dozunu ayarlayarak önümüze sınavlar çıkarabilir. Kaza sonucu olan engellilikler, bilinçdışının seçimleri oldukları halde, doğuştan gelen engellilik karmik belleklerdir. Ama bunlar, her zaman güçlü, kuvvetli varlıklar tarafından “seçilmiş” hayat sınavlarıdır; bu varlıkların arayışı bu gücün barışa, kabullenmeye ve bize en “çirkin” görünen bileşenleriyle bile yaşam sevgisine, kendi yaşam sevgisine doğru “zorunlu” olarak kullanılmasıdır.
Bu durum, “sağlıklı olanlar”ın üstelik sabahtan akşama kendi hayatlarından yakınan şu “sağlıklı olanlar”ın engelli kişilere bakışlarındaki rahatsızlıgı belki daha iyi anlamamızı sağlar.
Hayatın bana verdiği derslerden biri de sonsuza kadar içime kazınmıştır;
İçimi kaplayan olumlu zorluklar yaşadığım bir dönemde, bir gün sokakta yürüyordum. Yürürken, bakışım bana doğru gelen ve ışıltılı bir şekilde gülümseyen küçük bir kızın bakışıyla kesiştiğinde, bir yandan da kötümser düşüncelerimi kafamdan geçirip duruyordum. Birden beni ani bir heyecan sardı, çünkü 8 ya da 9 yaşlarında bu küçük kız siyahtı (tıpkı fikirlerim gibi) ve iki bacağı sakattı (ve benim sorunlarım ilişki boyutuyla ilgiliydi). İki bacağını sürükleyerek koltuk değnekleriyle yürüyordu ve hayatın güzelliklerinden kuşku duyacak bütün nedenlere sahip olduğu halde bana yansıttığı izlenim, hayat, yaşama sevinci ve ışıltı doluydu.
Hayatın dilini ve mesajını çözmeyi kafamda çakan bir şimşekle anladığımda, bu benim için nasıl bir tokattı, nasıl bir dersti. Ama hayattan, kendi hayatımdan yakınmaya cesaret edecek kadar kim oluyordum ki?
Bu, engellilerin bize sürekli verdiği bir derstir. “Ağzıyla ya da ayaklarıyla resim yapan” bir engelliler grubunun çalışma kataloğunu düzenli olarak alıyorum, çünkü ne kolları ne de bacakları var. Oysa yaptıkları bütün resimler ya da nesneler her zaman, hayat, sadelik, sevgi ve umut taşıyor.
Şu halde engellilik, bu seçimleri yapanlar için aşılması gereken enkarnasyon seçimleridir, ama aynı zamanda “sağlıklı olan” bizim hepimizin gelişmesi için de ftrsatlardır. Bize sevgiyi, hoşgörüyü, kabullenmeyi ve alçak gönüllülüğü öğretmeye yöneliktir …
Beden/zihin etkileşimini genel bir tablo içinde özetleyeceğiz. insan vücudunun farklı bölümlerinin önemli simgesel eksenlerini orada yeniden görecek ve böylece ruhun acılarının (sözcükler?) anlamını bulmanın basit bir yoluna sahip olacaksınız.
Bir Çin ata sözüne dayanarak sözümü bitiriyorum: “Düştüğümüz zaman, suçlu olan ayak değildir.”