• Solunum sistemi
Adının da gösterdiği gibi soluk almamıza izin verir. Onun sayesinde, özellikle havanın enerjisini özümleyebiliriz. Bununla birlikte bizim düşündüğümüzden çok daha fazla gelişmiştir ve yalnızca çevredeki havayı solumakla kalmaz. Elbette akciğerleri, ama deri ve vücudun bütün hücrelerini de kapsar.
Gerçekte, “dış” solunum ve “iç” solunum denilen iki farklı solunum düzeyi vardır.
Dış solunum, bildiğimiz akciğer solunumudur. Fakat “deri” solunumu denilen dış bir solunum daha bulunmaktadır. Derimiz nefes almamızda önemli bir rol oynar. Bu dış solunum, solunum sisteminde oksijen ve karbon gazıyla bağlantılı gaz alışverişinin solunumudur. İç solunum, hücre içi alışverişlerin doğrudan yapıldığı hücre düzeyinde geçen bir solunumdur. Hücreler kan aracılığıyla gerçekleşen klasik katkıya bağlı olmayan bazı gaz alışverişini kendileri yapar. Aynı süreç enerji düzeyinde de vardır.
Solunum sistemine bağlı organ olan deri, dış dünyaya karşı vücudu koruma rolü de oynar. Esnek ama etkili bir kılıf olan deri, aktif etkenlere (mikroplar, virüs, böcekler vb.) ya da pasif etkenlere (tozlar, sıcaklık, yağmur vb.) bağlı olsun, vücudu saldırıların çoğundan korur. Temel dedektör olarak, uyarıların ve dış isteklerin koruyucu yönetiminde ve olası yaraların iyileşmesinde etkin bir rol oynar.
Solunum sistemi, temel işlevlerinden biri dış dünyaya karşı korumak olan Metal ilkesine bağlıdır. Bu koruma iki yolla, tozların ve gaz alışverişinin süzülmesi (karbon gazının atılması) ve çevreyle ilgili “saldırılara” karşı koyma, harekete geçme yeteneğiyle gerçekleşir. Diğer temel işlevlerinden biri, yaraların iyileşmesi, kapanmasıdır.
Solunum sistemi sorunları, dış dünyaya karşı kendimizi korumakta, olası gerçek ya da hayali şiddetlere karşı uygun tepkiler bulmakta güçlük çektiğimizden söz eder. Hayatımızın bazı yaralarını yeniden sarmayı başaramadığımız ya da sarmak istemediğimiz anlamına da gelebilir ve böylece olası üzüntülerimizden, kırgınlık ya da kinlerimizden, unutmakta, affetmekte güçlük çektiğimizden ya da kabul edemediğimizden, hatta hesaplaşma ya da daha kötüsü, intikam isteğimizden söz eder.
Solunumun başlıca organı Akciğerlerdir. Olmadığı takdirde yaşayamayacağımız temel oksijen ve karbon alışverişi burada gerçekleşir. Bu, “alveol keseleri” adı verilen küçük keselerde (hemen hemen 300 milyon hava keseciğine sahibiz) meydana gelir. Keseler, kanın içerdiği karbon gazını serbest bırakmasını ve daha sonra bütün hücreleri beslemek üzere yeniden oksijenle dolmasını sağlayan çok küçük, kılcal damarlar aracılığıyla iyice sulanır. Bu alveollerin zarı bu alışverişi sağlayacak inceliktedir. Bu zarı yayacak olsak, yüzlerce metrekarelik bir alanı kaplayacaktır. Bu dokunun hassasiyetini ve soluduğumuz kirli havanın yol açtığı, ama özellikle nikotin zehirlenmesiyle bizim verdiğimiz zararı tahmin etmeyi size bırakıyorum. Akciğerler ayrıca, sürekli dışa doğru açık, tek doğal deliklerdir ve durmadan kendisini ve bizi savunmak zorundadır. Bu rolü oynamak için bütün bir sistem vardır.
Havanın burnun içinden geçmesi onu ısıtır, burun tüyleri filtre işlemini gerçekleştirir ve hava bronşlara girmeden önce bazı tozların hapsedilmesini sağlayan mukoza (sümüksü madde) tarafından nemlendirilir; bronşlarda ise mukoza, kalan son tozların, öksürükle ya da küçük tüylerin titreşerek yukarı çıkarmasıyla dışarı atılmasını sağlar. Bu koruma ve savunma sisteminin ne derece gelişmiş olduğunu görebiliriz.
Sindirim sisteminde bu, besinlerin “yapısını bozma” süreci çok karmaşıktır. Çok dikkat çekici son bir noktanın da belirtilmesi gerekir. Solunum, otomatik olan (bilinç dışı ve istem dışı), yani otonom sinir sitemi aracılığıyla yönetilen, bununla birlikte merkezi sinir sistemine dayanarak irademizle müdahale edebileceğimiz tek organik işlevdir. Bu, gevşeme solunum tekniklerinin etkililik nedenini dahi iyi anlamamızı sağlar, çünkü bunlar aslında “otonom sinir sistemini yatıştırma”ya ve buna bağlı bir süreçle bilinç dışı gerilimleri azaltmaya izin verir.
Akcigerlerin zayıflık ya da hastalıkları dış dünyayla ilgili durumları yönetmekte güçlük çektiğimizi ifade eder. En basit örnek, kış mevsiminin başında sıcaklıkların düşmesi örneğidir. İç ısı sistemlerini yeniden dengeleyerek tepkide bulunmayan kişiler soğuğu tutacaklardır, yani akciğer sistemi zayıf hale gelecek ve bir grip ya da bir nezleye kapı açacaktır.
Öksürük, astım, anjin, bronşit, dıştan önemli ya da şiddetli bir uyarı hissettiğimiz işaretlerdir, bunu bilmediğimizde yönetmeyi de başaramayız. Ağrı ya da hastalık o zaman onu dışa atmamızı sağlar. Tahriş edici öksürükler, sert bir şekilde tepki vermemize yol açarak bu şiddetin bizi kızdırdığını ve dayanılmaz hale getirdiğini gösterir. Balgamlı öksürükler, şiddet etkenlerinin içimizde tutulduğunun işaretidir. Bu etkenler, “balgamı tükürebilmek”, bize saldıran ve içimize “yapışan” şeyi atabilmek için daha fazla miktarda salgılamak zorunda kaldığımız bronş mukozasına yapışmıştır.
Akciğer ile başkalarıyla olan ilişkinin bağlantısı, tedavi için Gelsemiyum (Yalancı Yasemin) adı verilen bir preparatın kullanımıyla homeopatide de yer almaktadır. Ayrıntıya girmeden, Gelsemiyum’un sadece çekingenliği ya da “önceden yaşanan korkuları” (örneğin sınavlardan önce) olan kişilere, ama gripal hallerde ve diğer akciğer rahatsızlıklarında da önerildiğini göz önünde tutalım. Öte yandan Gelsemiyum, homeopatinin ve enerjilerin ne derece aynı düzeyde ve aynı yasalara göre işlediğini anlamamızı sağlayacak tek homeopatik preparat değildir.
Şiddetle ilgili yaşantı, hissedilmesi için açıkça ortaya çıkması gerekmez. Ağır, “boğucu” atmosferler, kendimizi rahat hissetmediğimiz ortamlar, aşırı derecede akciğer enerjisi gerektirir. Akciğer sistemi (burun, boğaz, bronşlar vb.) ağrılan ya da hastalıkları, şu halde, doğrudan saldırıya geçmemekle birlikte bizi rahatsız eden durumlar ya da kişilerden söz eder.
çok sayıda kişi, “Bu toplumda boğuluyor gibiyim” ya da “Bu ailede nefes alamıyorum” şeklinde konuşur. Anneyle ilgili aşırı sıkıntılar, ağır aile ortamları çocuklarda genellikle akciğer rahatsızlıklarıyla kendini gösterir, eğer fazla etkili bir şekilde “tedavi” edilirlerse ya da çocuk için yetersiz gelirlerse, solunum ya da cilt alerjilerine dönüşebilirler. O zaman çocuk bazen şiddetle tepki vererek kendini “savunur”.
Astım, egzama, iltihaplı anjin, çocuğun çevresinde olup bitenin onu tatmin etmediğini, durumu bir şiddet olarak yaşadığını ve korunmaya (sevgi ve yanında olma), ama boğulmaya değil, ihtiyaç duyduğunu ifade eden “çığlıklar”dır.
Akciğer sorunlarına bağlı son belirti, üzüntü, melankoli, hüzün ve yalnızlık belirtisidir. Akciğer enerjisi, aşırı olduğunda, onu tüketen bu duygulardan sorumludur. Bir şeyin ya da birinin anısını sürdürmek için aşırılık ya da üzüntüyü artırma olgusu, akciğerlerde zayıflık olarak ortaya çıkabilir.
(bana hastalığını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim alıntı)
Uyarı: Tüm bilgiler bilgilendirme amaçlı olup tıbbi tedavi yerine geçmez.